Aile İçi Farklılıklar ve Çatışma Yönetimi:
Okul Dışı Eğitime Dost Bir Yaklaşım
Ev eğitimi potansiyeli yüksek olan ailelerle yaptığım görüşmelerde, aile içi farklılıkların, üzerinde durulması gereken esas engeller olduğu sonucu çıktı. Aile içi farklılıklardan söz eden Rothermel (2005: 85) “Anket ve görüşme sonuçları aile içi anlaşmazlıkların çekirdek ailelerde de, geniş ailelerde de mevcut olduğunu göstermektedir” der. Aile içi farklılıklar böylece aile içindeki sürtüşmeleri beraberinde getirmektedir. Bir yönden bakıldığında genellikle çekirdek ve geniş ailelerin bir üyesi, diğer bir üyenin ev eğitimine ilişkin isteklerine karşı çıkacaktır. Aile içi farklılıklar kavramını biraz açmak ve bunun sadece ev eğitimi yanlısı ailelere özgü bir düşünce olmadığını, birlikte yaşamanın gerekliliği olduğunu göstermek istiyorum. Vereceğim örnekte ebeveynlerden birisi okul dışı eğitim yanlısıyken, diğeri formal eğitime daha sıcak bakıyor, fakat halen çocukların özgürlüğü için mücadele ediyor. Sizlerden, çalışmalarıma aşina olanlar, benim çocukların en az kabul edilebilir baskı grubunda olduğuna, bizim bu baskıya son vermemiz gerektiğine, bizim çocukların kabiliyetli olduğuna inanmamız ve özgürlüklerine saygı duymamız gerektiğine inandığımı bilirler. Bu nedenle, geçenlerde benim dahil olduğum bir hikâyeyi paylaşarak aile içi farklılıklara dair bir örnek vermek istiyorum.
Felsefedeki uyuşmazlıklara dikkat etmek ve onları çözmek çok önemlidir. Aksi halde, önemsiz gibi görünen bir olay büyük ailevi çatışmalara dönüşebilir. Tekrar hatırlatmak isterim ki, ben katılımcı demokratik çocuk yetiştirme uygulamalarından yanayım ve dolayısıyla sergileyeceğim tutum bu yaklaşımı destekler nitelikte olacaktır.
Metodoloji
Böylesine eklektik bir araştırma görüşü bazı uzmanlar tarafından bricolaj olarak isimlendirilmiştir. Claude Lewi- Strauss’a atfedilen bricolaj terimi çeşitli bilimsel disiplin ve yöntemlerden araştırma stratejilerini alarak, araştırmada ihtiyaç duyulduğu taktirde kullanmayı gerektirir.
Bu çalışma nitel bir çalışma olduğundan sorgulamaya büyük önem verir (Ary, Jacobs, Razavieh, Sorensen, 2006, s.451). Fenomonolojik çalışmalar bir olayın anlamını katılımcıların ne şekilde algıladıklarını belirleyerek deneyimi tanımlamak ve yorumlamak için tasarlanır (Ary ve diğ., 2006, s. 461). Çalışma boyunca kendimi gözlemci olduğum kadar bir katılımcı olarak da gördüm; çünkü gözlemciler olayı katılımcıların tecrübe ettiği şekilde yaşamak için aktif olarak katılır ve olaya dahil olurlar (Ary ve diğ., 2006, s. 475). Aşağıda paylaştığım senaryodaki insanların hayatlarının bir parçası olma ayrıcalığı, başkalarıyla paylaşmayı arzu ettiğim beni geliştiren bir kavrama yeteneği kazandırdı. Otobiyografiyle ilgili olarak Roth (2005) şöyle yazıyor:
Etnografların anlatıları başkalarının görüşlerinin betimlemesi olduğu kadar kendi görüşlerinin de bir yansımasıdır. Tarihsel süreçteoluşmuş bu düşünceleri okuyucunun kafasında netleştirmek amacıyla otobiyografi ve etnografik yazılar yazmak, önyargılarımızı anlamanın ve onları ürettiğimiz şeylere ve uygulamalarımıza dahil etmenin bir yoludur. Bazı simgeleri anlamlandırmak ve kullanmak, simgelerin barındırdığı anlam kadar bizim ne gördüğümüzle de bağıntılı olarak kendi kanaatlerimizi gerektirir. Otobiyografi bu düşünceyi vurgulayan temel araçlardan biridir (s. 14).
Olayın yakından içinde bulunup her şeye şahit olmam hikayeyi kısmen benim hikayem de yapıyor. Buna ek olarak, ebeveynlik sürecinde ve aile yaşantımda biz de bu çalışmada desteklenen yaklaşımı uygulamaya gayret gösteriyoruz. Dolayısı ile bu yaklaşıma yabancı değilim ve bu yaklaşımı destekliyorum. Vurgulamak isterim ki, burada etkili olan kelime “gayret göstermek” kelimesidir ve bu bir süreçtir; son değil. Freire’nin (1998, s. 66) hatırlattığı gibi, henüz bitirmiş değiliz.
Hafızamda kalan ve bize hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiğini hatırlatan bir alıntı var. Paul Goodman der ki:
Düşünün ki hayalini kurduğunuz devrimi gerçekleştirdiniz. Varsayın ki sizin tarafınız kazandı ve arzu ettiğiniz topluma kavuştunuz. Bireysel olarak bu toplumda nasıl bir hayat sürerdiniz? ?imdi o şekilde yaşamaya başlayınız. O zaman ne yapacaksanız şimdi yapın. İstediğiniz şekilde yaşamanıza engel olacak güçlüklerle, insanlarla ya da herhangi bir şeyle karşılaştığınızda o engelle nasıl baş edebileceğinizi ya da onu nasıl yok edebileceğinizi düşünmeye başlayınız. Böylece politikanız somut ve uygulanılabilir olacaktır (Akt., Holt, 1994).
Sadece hayatlarımızı farklı yaşayarak dünyada fark yaratabiliriz.
Clandinin ve Connelly (2000, s. 26)’nin değindiği üzere “Yaşanmış ve anlatılmakta olan hikayeler insanın kendisini ve gençleri, kendi toplumlarına uzak olan araştırmacıları içeren diğer insanları eğitir.” Carl Leggo yazısında (2005) şöyle diyor:
Üzerinde çalıştığım araştırmanın hayli büyük bir kısmı otobiyografik anımsamalardan; öğretmen olarak yılların tecrübesine ve çalışmalarıma ilişkin yazdıklarımdan oluşmaktadır. İnanıyorum ki tecrübelerimizi yazarak, onlar üzerinde düşünerek ve yorumlar yaparak neşe ve umutla motive olmanın yanı sıra daha etkili öğretmenler olabiliriz.
Bireysel çalışmalarımda, işbirlikli bireysel çalışma yaklaşımını kullanıyorum. “Karşılıklı Eşdeğer Gözlemlerden Öğrenme: İşbirlikli bireysel çalışma” adlı bir makalede Pressick-Kilborn ve Riele (2008), bireysel çalışmanın çok boyutlu bir aktivite olup, sadece otobiyografi ve teoriyi değil aynı zamanda öğrenciler ve iş arkadaşlarını da içerdiğini belirtir. ?u an yürüttüğüm çalışmamda veri toplama ve analiz için bir takım görüşmelere katılıp notlar aldım ve yazma süreci boyunca da yakın temasımı sürdürdüm. Sonuçların elde etmek istediğimi yansıttığı konusunda teminat verebilirim. Yukarıda sözünü ettiğim metotların bricolage’nın sosyal adalet, çatışma yönetimi ve insan ilişkilerinin iyileştirilmesi ile ilgilenenlere faydalı olacak bilgileri toplamamda yardımcı olacağına inanıyorum.
Olay
Tartışma
Bir çatışma çıktığında bununla nasıl başa çıkabiliriz? Çatışmaları çözmek için önerilen birçok demokratik yaklaşım vardır. Problemi çözmek için basit bir reçete ya da yaklaşım olduğunu söylemiyorum çünkü olmadığını biliyorum. Yine de çatışmalarla başa çıkmanın büyük cazibeye sahip, özgürlük, demokrasi, okul dışı eğitim ve daha genel olarak benim vurgulamak istediğim noktayla örtüşen birçok yolu vardır. Tek bir yolun bulunmadığını tekrar belirtmek isterim fakat sizinle bir örneği paylaşarak, düşüncelerimi netleştirmeyi umuyorum. Nasıl ki iyi bir kitabı tanımlamanın tek bir yolu yoksa çatışmaları başarılı bir şekilde çözmenin de tek bir yolu yoktur. Örneğin bir kitap kullanıldığı dilden, duygusal cazibesinden, yaklaşımından ve benzeri özelliklerinden dolayı iyi olabilir. Bu yüzden iyi bir kitabın unsurlarını katı kurallarla belirlemek ne kadar imkânsızsa tek bir iyi çatışma yönetimi yaklaşımı belirlemek de o derece zordur. Kullanacakları yaklaşımı sonunda kendileri belirleyen birçok problemli aile vardır. Aşağıdaki örneği paylaşınca vurgulamak istediğim daha netleşecektir.
Yedi çatışma yöntemi
Birinci yöntemin ismi Yüz-Yüze Oturma’dır. Bu yöntemde herkes dikkatli bir şekilde, nefes alarak ve gülümseyerek, çatışmak için değil de birbirine yardımcı olmak için toplanıp yüz yüze otururlar (s. 77). İkinci yöntem, bütün herkes oturup izlerken, iki rahibin çatışmanın başından o ana kadar ki sürecini tüm detayları ile hatırlattığı uygulamadır (s. 78). Üçüncü yöntem, herkesin ortaklaşa katkıda bulunduğu kabulleniş ilkesidir. Dördüncü yöntem samanla çamura bulanmadır. Burada çamur yaşanan problemi, saman ise Dharma felsefesinin anlayış ve sevgi prensibini sembolize eder (s. 79). Hanh (2005, s.79) ne demek istediğini açıklamak için şu örneği verir: “Bilirsiniz yoğun bir yağmurdan sonra kırsal bir alanda yürümek istersiniz ama yollar çamurdur. Eğer elinizde yere dökeceğiniz saman varsa çamurda daha rahat ve kolay yürürsünüz.” Beşinci yöntem ise ‘Gönüllü İtiraf’ tır. Burada her iki taraf da diğerinin söylemesini beklemeden olayda kendi kusurunu ifade eder. Son iki yöntem ise sırasıyla “ortak karar alma” ve “kararı onaylama”dır.
Bence Hanh’s önerisi okul dışı eğitim geleneğine rahatlıkla uyum sağlayabilecek bir çatışma çözüm sürecidir. Bu konuda düşünmenin yararlı olacağına inanıyorum çünkü burada sevgi, saygı, özgürlük, uyum, işbirlikçi demokrasi işaretleri görüyorum. Aynı zamanda çatışmayı karşılıklı ilişkiye yöneltmeye odaklanmaktadır. Tekrar belirtmek isterim ki ne bununtek model olduğunu söylüyorum ne de bu modeli reçete olarak öneriyorum. Benim tek önerim, yaşadığımız anlaşmazlıklarla başa çıkarken felsefi varsayımların ve mevcut yaklaşımların faydalı olabileceği ve değerlendirmeye alınması gerektiğidir.
Oyun hakkında
Yukarıda belirttiğim aile çatışmasındaki örnekte; üzerinde durulan konu oyundur, bu yüzden oyunun okul dışı eğitimdeki öneminden bahsetmek istiyorum. Oyunun gelişmenin çok önemli bir parçası olduğuna ve ne çocukların ne de yetişkinlerin oyundan mahkum edilmemesi gerektiğine inanıyorum. Oyunlar çocukların yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini geliştirme imkanı buldukları etkinliklerdir. Bunu sadece sıradan oyun türleri değil; çocukların bir otorite denetimi altında olmadıkları, kendi isteklerini gerçekleştirebilmek için yeterli özgürlüğe ve zamana sahip oldukları, zamanlarını kendi fikirleri ve girişimleriyle değerlendirdikleri, belirli yapıya bağlı kalmadan serbestçe oynanan oyunlar da gerçekleştirebilir. Çocuklardan günün büyük bir kısmında sıraya oturup öğretmenlerini dinlemelerini, belirli bir programı takip etmelerini bekleyen okullar; onları, bedenlerini, fikirlerini ve benliklerini geliştirmekten alıkoyar. Dünyanın en iyi alternatif okullarından olan “Summerhill” ile ilgili yazısında Zoe Readhead (2008, s. 122) şöyle der:
“Çocuklara gelişmeleri için zaman vermek, onların istedikleri sürece oynamalarına izin vermektir. Yetişkin bireyler olmaları için sahip olmaları istenilen özellikler, yalnızca onların hayal güçlerini yansıtan oyunlarla gelişir. Nasıl bir kedi yavrusu avlanmayı yaprakları ve böcekleri kovalayarak öğreniyorsa, çocuklar da gerçek hayata yaşıtlarıyla oynayarak hazırlanırlar.”
Diğer bir alternatif okulla ilgili olan yazıda Mimsy Sadofsky (2008, s. 160) ise şöyle aktarır:
“Oyun Sudbury Valley’de takip edilen en ciddi konudur. Bu bir tesadüf olamaz. Psikologlar, bugünlerde zihnin özgürce düşünmesine izin vermenin, zihni geliştiren en büyük potansiyel güç olduğunda hem fikirdir. Yaratıcılık ancak böyle bir özgürlükle gelişebilir. Fakat şundan eminiz ki yapmak istediğini yapmak her şeyi hesaba katmaktır.
Aynı cephe
Her şeyden önce kendimize karşı dürüst ve gerçekçi olmaya ihtiyacımız vardır. Yakınlarımız ve biz gerçekliğin çerçevesi içinde yetişiriz. Eğer kendimize inanırsak kendimizi savunabilir ve daha önemlisi, yanlış düşündüğümüz ortaya konduğunda değişime hazır olabiliriz.
Sonuç
Son otuz yılda yaptığım araştırmalara rağmen, düşüncelerim “Çocukluğun Tarihi’nde” yazdıklarımdan pek farklı değil. Bugün elde ettiğimiz sonuçlara bakınca çocukluğun tarihinin tam bir kabus olduğunu görüyoruz. Çok eski tarihlerden günümüze kadar olan süreci düşündüğümüzde; çocukluğun tarihi ilgisizlik, ölümler, terk edilişler, dövülmeler, baskı altında tutulmalar ve cinsel istismarlarla doludur. Benim tüm yaşamım boyunca üzerinde çalıştığım çocukluğun tarihinden çıkan sonuç, maalesef toplumun çocuk istismarı üzerine kurulu olduğudur (s. 96-7).
Aile içinde bir karar alındığında, kurumun yararına tüm bireyler aynı fikirde olsada, karara katılmayacak kişi muhakkak ileri atılarak fikrini söylemelidir. Aile, tek bir kişinin direktiflerine hizmet eden bir kurum değildir, fertlerinin kendi yaşamlarını bir arada sürdürebildikleri ve kendi yollarını çizdikleri bir kurumdur.
Umuyorum, katılımcı demokratik çözüm stratejileri, aile sorunlarını çözmede bizi bir adım daha ileri taşıyacaktır. Özet olarak, çatışmalar aile içinde çözülemeyen normlar olarak süregelmeye devam ederse, aile içi enerji ve birlikte yaşama başarısı azalacaktır. Tartışmadan uzak durmalıyız fakat her zaman problemlerimizi sakince konuşarak çözmeye istekli olmalıyız.
İnsanların ne kadar dar görüşlü olabileceği beni her zaman şaşırtmıştır. Örneğin, genellikle destek görmediğinizi hissediyorsunuz, peki acaba yanılıyor olabileceğinizi, haksız olduğunuzu ve ailenizin haklı olabileceğini hiç düşünüyor musunuz? En azından durumunuzu yeniden değerlendirmeniz gerektiğinin farkına varmalısınız ve konumunuzu bir kez daha değerlendirmelisiniz. Elbette ki “siz haklısınız ve başkaları haksız” diyebilecek kadar basit bir durum olmayabilir. Acaba durumu anlamayanlar sadece onlar mı? Siz olamaz mısınız? Hangi pozisyonda olduğunuza bakılmaksızın, bir çatışma çözümlenemediğinde kaybedenler çatışmaya dahil olan herkestir. Eğer amaç sağlıklı ve mutlu bir aile hayatını sağlamak ise başkalarını dinlemenin ve özgürlüklerine saygı duymanın önemi asla yadsınamaz. İddia ediyorum ki; çatışmalar ortaya çıktığında katılımcı demokratik çatışma yönetim stratejilerini kullanarak barışçıl bir çözüme ulaşmak seçilecek en doğru yoldur.
*Carlo Ricci, halen Nipissing Üniversitesi, Eğitim Fakültesi lisansüstü programında ders vermektedir ve kurucusu olduğu Journal of Uncschooling and Alternative Learning (JUAL) dergisinin editörlüğünü sürdürmektedir. Derslerinde okul dışı eğitimin ruhunu, demokratik ve öğrenen merkezli eğitimin ilkelerini bütünleştirmeye çalışıyor.
“Değer”le ilgili öğrendiği herşeyi,formal eğitimin dışında öğrendi. Öğrenci ve sonrasında öğretmen olarak kişisel okul deneyimleri, onun kurumsal eğitime başkaldırmasına neden oldu. Hala, formal eğitimin onda açtığı yaraları sarmaya çalışıyor. Üç ve beş yaşlarında iki kızı var ve onların da okul dışı eğitime karar vereceklerini umuyor.